muhteşem yüreği çarpıyor gibiydi. Parşömen oluyordum görünüşte; ama içimdeki kıpırdanışlardan haberi yoktu yüzümü okşayan ellerin. Kazanda sarıldığımız o yeşil hurmadan üzerime bir hayat iksiri sinmiş gibiydi. Ölüyor muydum yoksa diriliyor mu kestiremiyordum. Var olmanın ayrımındaydım nefes alıyor gibiydim. Leyla'nın elleri beni tutsun ve bırakmasın istiyordum. içimde duygular vardı ve onun ellerinin sıcaklığıyla sonsuza kadar yanabilir götürdüğü yere her gün yeniden gidebilirdim. Var idim ama ne idim; anlayamıyordum. Gelişimini tamamlayamamış organizmalar küveze konulmuş bebekler gibiydim; ama çok hızlı büyüyordum. ilk dadım ilk aşkım oldu. Ne büyük mürebbiye idi benim için ah bir bilseniz yıldızlı çöl gecelerinde Leyla’nın türkülerini dinlemek... Onun nefesinden özümsediğim kavurucu rüzgarın sesi kulaklarımdan kalbime bir bengisu gibi akıyor. Başkaları bana kağıt diyorlar şimdi ve bir tomar diye alıp satmaktan bahsediyorlar. Bir de Leyla bana dokununca hissettiğim şeyin adını söyleseler!.. "
iskender Pala ile tanışıklığım yukarıdaki
satırlarla başladı. "Babil'de Ölüm istanbul'da Aşk" adlı kitaba ait
yazılanlar. Kitap divan edebiyatı tarzı ile yazıldığından sıkıcı olacağını
düşünmüştüm halbuki!
Kitabı bir solukta okudum.
Fuzuli'nin Leyla ile Mecnunu bundan daha güzel öyküleştirilemezdi herhalde.
Tarifsiz bir lezzeti benim için. Aşk üzerine yazılmış milyonlarca kitap
ve yazı üzerine eşsiz bir aşk tarifi ve aşkın sırlarını sunuyor kitap ve bunuda
içine tarihi ögeler ve muhteşem bir kurgu sığdırarak sağlıyor.
Okumamın üzerinden bunca yıl geçtikten
sonra yazarın sıkı bir okuyucusu olmamı sağlayan bu kitapla alakalı bir şeyler
yazmak istedim. Tabi bugün aldığım, yazarın 4 Ocakta piyasaya çıkan
"Efsane" adlı kitabın, heyecanıda biraz etki etmiş olabilir...
Ben bu kadar överek yazımı yazdım ama
okuma tarzınız ve zevklerimiz farklı olabilir.Bu kadar övdüğün kitap bumudur
demesin kimse!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder